Blog

"The Wall(s) on which the Prophets Wrote"

  • 08 Nisan 2022

Cenap ADAŞ’80

Duvarlar yavaş yavaş örülürler, yavaş yavaş yükselirler.
Bir süre ayakta kalırlar.
Sonra hepsi yıkılırlar... Aniden, birdenbire yıkılırlar...
Aradan geçen zamanda o duvarların nelere tanıklık ettikleri, kimlere yuva oldukları, üzerlerine kimlerin neler yazdığıdır önemli olan...



Bundan tam 10 yıl önce, 2012 yılında, BAL'daki binalardan üçü hakkında depreme dayanıksız oldukları gerekçesiyle yıkım kararı çıktı...

"Depreme dayanıksız" dendiği zaman akan sular duruyordu, ama mezunlar için birer yuva idi yıkım kararı verilen bu üç bina... Kabullenmek zordu...

28 Mart 2012 tarihinde bir şeyler döküldü içimden, sonra mezunlara gönderdim yazdıklarımı:



* * * * * * * * *



"Yıl 1993 olmalı..
Hafif yağmurlu bir sonbahar öğleden sonrası... 

Askerlik, iş ve ardından yuva kurma telaşı, ekmek peşine düşme, baba olmanın sorumluluğu filan derken dünyam hızla değişmiş, içinde büyüdüğüm yüzlerce dönümlük cennet yuvaya uzak kalmışım..

Bornova'da geçen üniversite hayatım boyunca her ay en az birkaç kere mutlaka gidip gezdiğim, havasını soluduğum, korusuna dalıp kaybolduğum okulumu görmeyeli en az 5 yıl olmuş. 

O gün atlayıp okuluma gittim ani bir kararla...

1,5 kilometrelik okul yolu bitmek bilmedi, eski sevgiliyle buluşma öncesi gibi tarifi zor bir heyecan yüreğimde...

Şimdi tarih olan eski kapısından okuluma girdim...

Girdim ve oracıkta öylece kalakaldım.. Beton gibi donup çakıldım olduğum yere...



Yemekhane binası yoktu... Koskoca bina... YOKTU...

Yemekhane, yatakhane, konferans salonu.. Hepsi birden yok olmuştu.. 

Molozlar duruyordu hala yerde... Yıllar boyunca kimbilir nelere tanıklık etmiş olan duvarlar artık moloz olmuşlardı...





7 yıl boyunca doyduğum yemekhane, yıllarca uyuduğum, yastık savaşlarıyla kendimden geçtiğim yatakhane, okul orkestralarını dinlediğim, tiyatrolar izlediğim konferans salonu yoktu artık, geri dönmemek üzere yok olmuşlardı..

Acısıyla tatlısıyla binlerce anı yuvasız kalmıştı, o anılar da moloz yığınının arasında can çekişiyorlardı sanki...

Bir parçam yok olmuştu...



Okul bomboştu, dersler çoktan bitmiş, öğrenciler dağılmışlardı. 

İnce ince yağan yağmurun altında sırılsıklam hüzün kaplıydı gözümün gördüğü her yer.. 

Sessizce gözlerimden yaşlar akmaya başladı, derken yağmur sularına karıştılar, beraberce akıp akıp durdular..



Oracıkta gördüğüm teknisyen Nail amcaya sordum titreyen sesimle, yemekhane binasının ne zaman ve neden yıkıldığını... 

O anlattı bana hüzünle, Milli Eğitim'den teknik ekiplerin gelip binayı incelediklerini, binanın ortasında 7 cm çökme olduğunu saptadıklarını, bunu tehlikeli bulup yıkmaya karar verdiklerini... 

Bina boşaltılıp da yıkım başladıktan sonra onca vinç, kepçe ve makineye rağmen binanın direndiğini, bir türlü yıkılmadığını, teknik ekiplerin "keşke yıkmaya kalkışmasaymışız, meğer sağlammış" dediklerini, kalan kısımları da pişmanlık içinde zorlana zorlana, söylene söylene yıktıklarını..



"Bişey yapmalı" dediğim gün o gündür benim... 

O binadan geriye kalan molozların bana anlattıklarını hiç unutamadım...

***

Okulumuzda sırada yeni binalar var yıkılmayı bekleyen, biliyorsunuz.

İmzalanan sözleşmeye göre bir ay içinde, 2012 Nisan ayı sonuna kadar 3 binanın daha yıkımı tamamlanmış olacak...

Bugün yarın dozerler girecek okula, gürültüyle homurdana homurdana yerle bir edecekler çocukluğumuzun geçtiği binaları...



Bu binalar gerçekten yıkılmalı mıydı, yıkılanların yerine neler yapılacak, BAL dokusu tümüyle değiştikten sonra neler olacak, okulumuz bu sürecin sonunda nasıl bir okula dönüşecek, yeni dönemde neler olacak, kimlerin kafasında neler var?... 

Bunlar gibi onlarca soru var herbirimizin kafasında, hepsi sorulmalı... 

Ancak bu yazının konusu bu sorular değil... Başka bir şey...



Çok kısa bir süre sonra A, F ve G Bloklar yerle bir olacak, tarihe karışacak... 

Bazılarımızın neredeyse bütün okul hayatlarının içinde geçtiği bu üç bina yıkılınca içlerindeki sayısız anı da yuvasız kalacak...



Bu binaları ziyarete gidiyoruz toplu halde... Biz, o binaların içinde yaşamış olanlar... Onlarla vedalaşmaya gidiyoruz..



Binayla vedalaşılır mı?

Aslolan ruhtur, evet... Dozerler, kepçeler, gürültülü ölüm makinaları binaları iştahla yıkarlar ama ruhlarımıza dokunamazlar, evet, kabul... 

Ama o binalar bizim için tuğladan, betondan çok şey ifade ediyorsa, içlerinde insan olmayı öğrendiysek, yok olup giderken yüreğimizi yakarlar, bizden bir sürü şeyi alıp götürürler... 



İşte bu nedenle son kez dünya gözüyle görmeye gidiyoruz onları..



Hatıra fotoğrafı mı çekeriz, filme mi alırız... Bir parçasını alıp Berlin duvarı gibi hatıra diye saklar mıyız, bilmem... 

Bildiğim, efendice, olgunlukla bir ziyaret gerçekleştireceğimizdir... Bize yakışan şekilde bir ziyaret..



Belki bu süreç içinde bir yerlerde tek yürek, tek yumruk olmamız gerekecek, belki "biz ölmedik, haberiniz olsun" diye dikilmemiz, sesimizi çıkarmamız, dimdik durmamız gerekecek.. 

Ama bu, sadece yürekten bir veda ziyaretidir.. 

Gösterişsiz, sade, sessiz... Belki hüzünlü.. Çokça gururlu...



2 Nisan 2012 Pazartesi günü saat 18:00'da okulumuzda, yakında yok olacak olan BAL İdare Binası önünde buluşuyoruz…



Biz, o binaların içinde yaşamış olanlar...

Genci, yaşlısı, eski mezunu, yeni mezunu.. 

Varlıklı işadamı, burslu üniversite öğrencisi... Hepsi birarada... 



Belki 3 kişi oluruz, belki 300 kişi.. 

Belki birbirimize sarılır, okulumuzun bu halini son kez gezer, sonra da birlikte gider bir yemek yer, anıları dökeriz masaya... 

Bilemem..

Bildiğim, ben nefes alıyor olursam o gün okulumda olacağım... 



Eğer sen de son kez görmek istiyorsan okulunun anılarındaki halini...

Yakında yerle bir olacak olan dokusunu son kez görmek, onunla vedalaşmak istiyorsan... 

Buyur gel...

Yalnız olmayacaksın... 



Biz orada olacağız..."



* * * * * * * * * * *



2 Nisan 2012 günü saat 18.00'de yüzlerce mezun okullarındaydı...

Okullarıyla hasret giderdiler, yıkılacak binaları son kez gezdiler.

Okulun her yerine dağıldılar, koruyu, güvercinliği, okulun her köşesini bağırlarına bastılar...

Fotoğraflarla, videolarla anılarına kaydettiler o günü...





Kimileri binalardan ufak tefek anılar aldı...

Günün sonunda, yüzlerce mezun, son günlerini yaşayan binalarla, duvarlarla vedalaştılar...

O binaların içinde onlarca yıldır yaşayan anılarıyla vedalaştılar...

Çocukluklarıyla vedalaştılar...



Bu arada son bir söz:

Bülent Önder '78 , hepimizin bildiği adıyla "Maviş", yaşadığı Edremit'ten gelmişti o gün vedalaşmaya...

Yıkılacak olan binalardan biri de İdare Binası idi... Resmi adıyla "A Blok".

Maviş, o gün A Blok'tan bir anı aldı.







Ve okulundan aldığı o anıyı ömrünün sonuna kadar sakladı...

Ama sadece birkaç ay sonrasında, hiç beklenmedik bir şekilde ömrü son buldu Maviş'in...



Aniden yıkılan duvarlar gibi...

Tıpkı "A Blok" gibi, o gün vedalaştığımız bütün binalar gibi...



Hepsi anılarımızda yaşıyor şimdi...

Hep yaşayacaklar, üzerlerinde kalan bütün o yazılarla birlikte...



Cenap ADAŞ’80