Blog

50 Lira Harçlık

  • 27 Ocak 2023
50 Lira Harçlık

Hüseyin Aykol - BAL75 mezunu

Kolejde parasız yatılı okuyorum. Paralı okuyan arkadaşlarıma göre ekonomik durumum iyi değil yani. Babamlar batmış bulunan ailenin ekonomik durumunu geri göçtükleri köyde düzeltmek için yoğun bir çaba içerisindeler. Daha önce zengin bir ortamda ve tarla işlerini pek yapmamış kişiler için böylesi bir ortam kolay değil ama yapacak da bir şey yok.

Babam çaktırmadan yeni bir bakkal dükkânını köyde de açmış durumda. Çaktırmadan diyorum; çünkü Salihli'de batırılan dükkânlardan sonra, annemler yeniden böylesi bir sürece girilmesine karşı çıkıyorlar. Ancak babam önce sadece birkaç çeşit şeyin satılacağı bir yer açıyor. Giderek çeşit artıyor ve klasik bir köy bakkalı düzeyine ulaşılıyor. Belli bir para trafiği sağlıyor bu durum. Böylece, babam bana harçlık vermekte çok zorlanmıyor artık.

Harçlığım ayda 50 lira. Üfff, acayip büyük para! Öyle ki, ayda bir gittiğim köyden dönüşte, cebimde 50 lira oluyor. Bunun en az 15 lirası, İzmir'e gidiş ve geri geliş için otobüs bileti için. Okula pazar akşamı varıyorum. Pazar gününden gelmem gerek. Öbür türlü pazartesi gününün ilk derslerini kaçırırım ki, bunu ne ben isterim ne de okul buna göz yumar.

Pazar günü okula gelip, akşam mütalaasına girdim ve ertesi günkü derslerin arasında ya da öğle yemeği sırasında, okulun muhasebesine gidip, paramı emanet bırakıyordum. Koskoca parayı ya düşürürsem ya çaldırırsam diye. Muhasebecinin yani Âlim beyin kocaman bir kasası vardı. Parayı alır, kasaya koyar ve defterine işlerdi. Paraya ihtiyacım olduğunda, ona gider, isterdim. Söylediğim miktarı, kasadan alır ve benim defterdeki yekûndan düşerdi.

Ayda bir köye gidebildiğim için üç hafta sonu okulda kalıyordum. Hafta sonu harcamaları için cumartesi günü onu bulamama ihtimaline karşı cuma gününden kasadan harçlık çekerdim. Bir cumartesi ve pazar günü harcayabileceğim miktar 5 lira idi. Zaten 5 liradan fazla istersem, muhasebeci sebebini sorardı. Yani 5 liradan fazla parayla alınacak bir şey, zararlı ya da -ne bileyim- gereksiz bir şey olabilirdi ve muhasebeci amca, buna engel olmalıydı(!)

Daha önce biraz anlattığım gibi, cumartesi okul yarım gündü ve öğle yemeği ardından yapılan bayrak töreninden sonra servis otobüsleri, evci çıkanları İzmir'e taşırdı. Biz okulda kalanlar için en buruk anlar, bu saatlerde yaşanırdı. Yatakhaneye gidip biraz dinlendikten sonra, maçlar ayarlanır. Canı maç falan çekmeyenlerimiz, Bornova'ya gider, parkta falan oturur, çekirdek çitlerdik. Kimisi oradaki mini golf sahasında oyalanırdı. Akşam 18:00'deki yemeği kaçırmak olmazdı. Sonrası ya mecbur olmayan mütalaa için sınıflara ya da yataklara gitmekti.

Pazar gününün programı daha 'zengin' olurdu genelde. Sabahleyin yapılmayan mütalaa saatlerinden sonra, saat 09:00'daki sabah kahvaltımızı daha renkli yapmaya çalışırdık. Verilen kahvaltı, genelde hafta içindekinden değişik olmazdı aslında. Ama kahvaltımızı 'renklendiren' ekmek kızartmaydı. Yemekhanenin girilmesi bize yasak olan mutfak bölümüne girer, büyük ocakların üstünde ekmek kızartmaya çalışırdık. Ocaklar o kadar kızgındı ki, yarı kömürleşmiş ekmeklerin üzerini biraz kazır ve iştahla yerdik.

Mümkün olduğunca uzatılan kahvaltı ardından, serbest kıyafetimizi giyip, İzmir'e 'inerdik'. Bu 'inme' lafını nereden icat ettik, bilemiyorum ama. Oysa İzmir'in rakımı 0 metre ise, Bornova'nınki de olsa olsa 5-10 metre falandır. İzmir'de ne yapılır? Belki biraz Kordon'da gezer, denize karşı çay içersin. Bira mı, yok daha küçüğüz. İstesek bile vermezlerdi herhalde. Sinemaya gideceğiz. En büyük eğlence bu.

Kemeraltı'nda dört sinema vardı. Birbirine çok yakın: Elhamra, İzmir, Sema, Şan... Her birine de defalarca gittiğimi hatırlıyorum. Dahası seyircisi de hep bol olurdu. Diğerlerinin de binası güzeldi ama mimari şaheseri Elhamra Sineması sonraki yıllarda Opera binası oldu. Nitekim hak etmişti yani. Kemeraltı'nın dışında Talatpaşa Bulvarı'ndan Eşrefpaşa caddesine girişte de “Yeni” isimli bir sinema vardı. Oraya da sık sık giderdik. Kemeraltı'ndakiler sadece bir film oynatırken, Mezarlıkbaşı'na giden yoldaki bu sinemada genellikle iki film birden oynardı. Çoğunlukla tercihimiz bu sinema olurdu; çünkü bir film fiyatına iki film izlerdik. Hem de o zamanlar çok hoşumuza giden müthiş kovboy filmleri.

Aynı şekilde Basmane'de garın hemen yanı başında Yıldız Sineması ve yine bu caddenin Tepecik'e doğru ilerisinde bir sinema daha vardı; sık, sık gittiğimiz. Buradakilerde de iki film birden oynardı çünkü. Pazar sabahları, kahvaltının hemen ardından okuldan erken çıkmamızın bir nedeni de iki film oynatan bu sinemalarda ilk seansların saat 11:00'de başlamasıydı sanırım.

Saat 11:00'de ilk film, saat 13:00'de ikinci film ve saat 15:00 gibi sinemadan çıkılırdı. Böylece saat 16:00 gibi okulda olurduk. Bu iyi bir saatti; çünkü hafta sonunda evine gitmiş arkadaşlarımız, bu saatlerde okula dönmeye başlardı. Akşam yemeğine kadar, maç için takım kurabilirdi örneğin. Ya da hafta sonu yapılan şeylerin muhabbeti. Evden gelen yiyeceklere eşlik etme fırsatını da unutmamak gerek elbette.

Benim de evden getirdiğim iki çeşit yiyecek olurdu. Yağla kavrulmuş salça ve kavrulmuş ay çekirdeği. Ayda bir getirdiğim bu yiyecekler ilk haftasında biterdi elbette. İsteyenlerle paylaşılan salça, akşam yemeğinden 'çalınan' ekmek dilimlerine sürülürdü, yatmadan önce yatakhanede. Kavrulmuş çekirdeklerin tadını bugün bile hatırlıyorum. Evden gelen yiyeceklerini paylaşmayanların başına İnek Şaban'ın akıbeti geliyor muydu; bakın ondan pek emin değilim!

Hafta sonu için alınan 5 lira, nasıl yetebilir, diye merak edenlere anlatayım: Sinema bileti, 90 kuruştu. Sinemada belki bir simit ya da bir sandviç alınırdı. 50 kuruşu geçtiğini sanmıyorum. Eh, keyfiniz yerindeyse, bir cola da içebilirsiniz. Onu da 60 kuruş gibi hatırlıyorum. Öğrenci biletiyle, gidiş-geliş belediye otobüsü masrafını da eklerseniz, aslında hafta içine 2.5 lira falan kalıyordu yani. Günde 50 kuruş! Ancak bu denli az bir parayla 'geçindiğim' gibi, bir-iki arkadaşa borç verdiğimi bile hatırlıyorum. Sahi, Bornova'da da parkın hemen karşısında biri kışlık, biri yazlık iki sinema vardı. (Aynı dönemde "Bornova" isimli bir kışlık ve "Hayat" isimli bir yazlık sinema daha varmış ama ben onların yerlerini hatırlayamıyorum) "Emek" isimli kışlık olanına her yıl, birkaç kez gittiğimizi hatırlıyorum. İzmir'e inebilmek adına, onu pek tercih etmezdik. Ama çok iyi bir film geldiğinde onu tercih ediyorduk herhalde. "Park" isimli yazlığa da bir-iki kere gittik ama okuldan nasıl kaçtık, son sınıftayken izinli mi gittik? Onu hatırlayamadım işte...